AŞIRI KAYGILI ANNE-BABALAR
Anne-baba olmak bir anlamda kaygıyla yaşamayı öğrenmektir. Çocuğun sğlığı ve gelişimine dair anne baba kaygıları "normal" sınırlar içerisinde yaşandığında çocuğu korumaya ve çocuğun sağlıklı gelişimini desteklemeye yönelik önemli bir işlev yerine getirirler. Buna rağmen yaşamsal önemi olan kaygı duygusunun aşırıya kaçması hem anne-baba, hem çocuk, hem de aile yaşantısı için zararlı sonuçlar doğurur.
Anne-baba “çocuğum bensiz yaşayamaz, zarar görür veya ölür” kaygısını doğal olandan fazla yaşadığında, bu duygunun yoğunluğu ile çocuğun büyüme ve gelişme ihtiyaçlarını fark edemez hale gelir. Örneğin fiziksel olarak yürümeye hazır olan, uzaklaşmak ve araştırmak isteyen çocuğunu: “Aman çocuğum, kendi başına yürüyemezsin. Yürürsen Allah korusun düşüp başını vurursun, kolunu bacağını kırarsın. Hatta ölürsün!” gibi sözel veya davranışsal ifadelerle engellemeye çalışır. Anne-babasının bu tip ifadeleriyle gereğinden çok karşılaşan çocuk ise yürüyemeyeceğine inanamaya başlar; yürümeye çekinir hale gelir.
Çocuk neredeyse hiçbir zaman kendi başına yemek ve giyinmek, üşüdüğünü ya da terlediğini algılamak, arkadaşlarıyla mücadele etmek, sorunlarıyla baş edebilmek, hata yapmak ve hatalarından ders çıkarabilmek gibi fırsatları yakalayamaz. Anne babasının “aşırı” kaygısından beslenen aşırı koruyucu ve kollayıcı tutumlarla büyümesi; gereğinden fazla engellenmesi; ihtiyacı olanın çok üzerinde ilgi, destek ve tolerans görmesi; bütün hareketlerine, ilişkilerine ve seçimlerine müdahale edilmesi çocuğun:
1. Bireyselleşmesini ve olgunlaşmasını,
2. Kendine ve dünyaya güven duyabilmesini,
3. Gerçek ihtiyaç ve becerilerini fark edebilmesini,
4. Ailesinden yeterince bağımsızlaşıp sağlıklı ilişkiler kurabilmesini,
5. Hatta kendini tehlikelerden koruyabilecek donanımı kazanabilmesini olanaksız hale getirebilir.
Bu arada, yaşadığı aşırı kaygı nedeniyle gereğinden fazla tetikte olan ve çocuğun hayatındaki her türlü detayı kontrol etmeye çalışan anne-baba bir süre sonra hayatındaki diğer rolleri (örneğin kadınlık-erkeklik, karı-kocalık, iş yaşantısı ve sosyal hayat rolleri gibi) yerine getiremez duruma düşebilir. Hayatında sadece anne-babalık rolü kaldığında ise çocuğun her daim çocuk kalmasına, olgunlaşmamasına, uzaklaşmamasına, bağımsızlaşmamasına, her zaman anne-babasına muhtaç olmaya devam edebilmesine ihtiyaç duyar. Bu yüzden de “Dur! Sen yapamazsın, ben senin için yaparım”, “Nasıl olsa büyüdüğünde bunları yapacaksın, şimdi ben senin için yapayım”, “Sana güveniyorum ama çevreye güvenmiyorum”, “Biraz daha büyüdüğünde…”, “Bunu sana nasıl yaparlar? Ben onlara gününü gösteririm” gibi ifadelerin hakim olduğu bir ilişki içinde çocuklarının yetersizlik duygularına ve bağımlılıklarına katkıda bulunurlar. Niyetleri kötü olmasa da, çocuğuna zarar vermek istemeseler de, yaşadıkları kaygıyla çocuklarının hayatından neleri aldıklarını fark edemeseler de…
Anne baba kaygıları, çocuğun değişen ihtiyaçlarını görmeyi engelleyecek kadar aşırı boyutlara vardığında, kontrol edilemeyecek veya mantıklı şekilde açıklanamayacak davranışlara yol açtığında hem çocuk, hem de anne-baba için zararlı hale gelir.
Unutulmamalıdır ki, anne baba olmak bir yanıyla kaygıyla yaşamayı öğrenmektir. Uykusuz ve kâbuslarla geçen gecelere, heyecanlı bekleyişlere, yüreğin pır-pırlarına, canından çok sevdiği çocuğunun başarısızlık ve üzüntü yaşama ihtimaline rağmen gerektiğinde çocuğunu yüreklendirebilmek, ona kendi başına ayakta kalabilme becerilerini öğretebilmektir…
SEÇİL ÖZBEKLİK, Uzman psikolojik danışman