Anasayfa / Aile / AİLE VE ANNE-BABA MAKALELERİ / BEBEĞİN DOĞUMU, AİLENİN DEĞİŞİMİ


  
BEBEĞİN DOĞUMU, AİLENİN DEĞİŞİMİ


 “Aile” dendiğinde ilk akla gelen “anne, baba ve çocuklardan oluşan en küçük sosyal birim” olur. Daha ilkokul yıllarından itibaren öğretilen bu aile tanımının ne kadar gerçekçi olduğu tartışılır.  Çocuk sahibi olamayan karı-kocalar, boşanmış aileler, yeniden evlenmiş bireyler ya da eşlerini kaybetmiş insanların oluşturduğu aileler de vardır. Buna rağmen, aile oluşumuna katkıda bulunacağı ve karı-kocanın birbirlerine daha güçlü bağlanacağı beklentisiyle, yeni evlenen neredeyse her karı-kocaya “Ne zaman çocuk sahibi olacaksınız?” diye sorulur. Hatta ilk çocuk doğduktan kısa bir süre sonra “İkinci çocuk ne zaman?” soruları gelmeye başlar.

Gerçekten de bir bebeğin doğumu bir yandan inanılmaz mutlulukların ve güzelliklerin kaynağı haline gelir bir anda. Bebeklerini kucaklarına alan insanlar bu deneyimi, yaşadıkları en muhteşem olay olarak anlatırlar. İki insan, mutlulukları ve sevgileriyle besleyebilecekleri, paha biçilemez değerde ortak bir varlığa sahip olurlar.

Bununla birlikte çocuk sahibi olmak öyle bir hayat olayıdır ki, neredeyse hiçbir hayat olayı bu kadar köklü değişimlere yol açamaz.  Ne ailenin bireyleri ne de aile sistemi, iyisiyle ve kötüsüyle bir daha asla eski haline geri dönmez. Bebek doğumuyla birlikte, aile hayatına öyle çok değişim getirir ki, bu değişimlere alışmak ve ayak uydurmak belli oranda stresi, kaygıyı, korkuyu ve karmaşayı da beraberinde getirir. Aile üyelerinin her biri bu değişimlere ayak uydurmak ve değişimin talep ettiği fiziksel ve duygusal düzenlemeleri sağlıklı bir şekilde yapabilmek için zamana ihtiyaç duyar.

Peki, her şeyden habersiz dünyaya gelen küçücük ve savunmasız bebek, farkına varmadan ailede neleri değiştirir?

1. Evin düzeninde ve yaşam şartlarında değişimler yaşanır:

Öncelikle yaşamsal alanlarda ve mekânlarda değişiklikler olur. Doğum yaklaşırken bebeğin yaşayacağı bir alan yaratılır. Diğer bir değişle, evde doğacak bebeğe bir yer açılır.  Bu aynı zamanda, evin diğer üyelerinin yaşamsal alanlarının bir kısmından vazgeçmesi anlamına da gelir. Örneğin, evin büyük çocuğu daha önceden sadece kendisine ait olan odasını paylaşmak zorunda kalır. Çoğunlukla sadece karı-kocaya ait olan yatak odası ve bazen de yatak, belli bir süre için de olsa bebekle paylaşılır.

Sadece bebek için değil, doğumdan sonra eve gelecek insanlar için de yer açılması gerekir bazen. Örneğin yeni anneye yardım etmek için evde kalacak akrabalar ya da bakıcılar için de belli düzenlemeler yapılır. Küçücük bir bebeğin gelişiyle, eve girip çıkan insan sayısı şaşırtıcı oranda artar. Bu noktada evin derli-toplu tutulabilmesi bile sorun haline gelebilir.

Ev için yapılan harcamalar ve alışverişler ve hatta evde pişen yemeklerin miktarları da bebeğin doğumundan sonra hep değişir. Bu da aynı zamanda hem maddi konuların, hem de zaman ayarlamalarının yeniden yapılanmasını gerektirir.

Bebeğin doğumuyla birlikte hem kadın hem de erkek için artan ev işleri ve sorumluluklarla birlikte yoğun, yorucu ve stresli günler ile uykusuz geceler başlar. Çoğu zaman evin içi kutlamaya gelenler, bebeğin nasıl bakılması ve büyütülmesi gerektiği hakkında bilgi vermeye, kendi deneyimlerini paylaşmaya her an hazır bir sürü insanla dolup taşar. Doğum sonrası günlerdeki karmaşanın içinde karı-kocanın birbirlerini görmeye, sohbet etmeye, birbirlerinin hal ve hatırlarını sormaya, önceden keyif aldıkları şeyleri yapabilmeye nadiren fırsatları olur. Uyku düzeni, alışkın olunan aktivitelere ayrılan zaman, arkadaşlarla görüşmeler ve sosyal ortamlara giriş-çıkışlar da görünür miktarda değişir.

2. Aile içindeki roller ve sorumluluklar değişir:

Bebeğin doğumundan sonra evin içinde kimin hangi görev ve sorumlulukları üstleneceği, kimin neyi yapacağı, bunun karşılığında da aile üyelerinden neyi bekleyeceği gibi konuların yeniden düzenlenmesi gerekir.

Doğumdan hemen sonra, belli bir süreliğine olsa da geleneksel kadın-erkek rollerine geri dönülür. Örneğin, “evin düzeni ve yapılacaklarıyla ilgilenen kadın” ve “evin maddi yükünü taşıyan erkek” gibi rol değişimleri olur.

Doğumdan önce evin dışında para kazanan kadın, belli süreliğine de olsa “ev kadını” olur. Daha fazla ev içinde kalmaya başlar; bu durumda evin düzeni ile daha fazla ilgilenmek durumunda kalır. Yeni doğan bebeğini tanımaya ve ihtiyaçlarını anlayarak karşılamaya uğraşan kadın, bir yandan fiziksel diğer yandan da duygusal değişimlere ayak uydurmaya çalışır. Bu noktada yaşadığı stresler, duygusal iniş çıkışlarının artmasına neden olabilir. Kadınlık ihtiyaçları (fiziksel bakım, cinsellik, v.s.) istese de istemese de belli süreliğine ikinci plana düşer. Bu da eşiyle ilişkisinde belirgin değişimlere yol açar.

Bazen de ihtiyaçlarıyla ilgilenilmesine alışkın olan erkek ve varsa evin diğer çocuğu ikinci hatta üçüncü planda kalmaya içerler. Hâlbuki erkeğin içerlemek yerine karısıyla ilişkisindeki desteğini çekmemesi, eşine kadınlığını hatırlatabilmesi, varsa diğer çocuğun ihtiyaçlarını karşılamakta eşine destek olabilmesi evliliğin ve ailenin sağlıklı devamı için önem taşır.  

3. Kimlik değişimleri yaşanır:

Dünyaya gelen sadece bir bebek değildir. Bebek doğar ve doğarken aynı zamanda bir “anne” ve “baba” kimliği de yaratır.

Buna ek olarak “abla”, “ağabey”, “babaanne”, “anneanne”, “dede”, “hala”, “teyze”, “amca” veya “dayı” kimlikleri de yaratabilir. Buradaki sorun genellikle şu olur: isimlerinin yanına “anne”, “baba”, “teyze”, “babaanne” gibi sıfatlar eklenen bu insanlar, bu sıfatın kendisi üzerindeki duygusal etkilerini, görev ve sorumluluklarını anlayabilmek ve değerlendirebilmek için zamana ihtiyaç duyarlar. Her şeyden önce bebekle vakit geçirmeleri ve bebeği tanımaları gerekir. Bunun için de yeni annenin bu fırsatı yaratabilmesi, yardım isteyebilmesi ve her şeyden önce bebeğin hayatındaki diğer insanlara güvenebilmeyi öğrenmesi gerekir. Diğer insanların da (yeni babanın, anneannenin, kardeşlerin, vs.) yeni anneye, kendilerinin güvenilir olduklarını, bebeğe bakabileceklerini, bebekle ilişki kurmaya istekli olduklarını kanıtlamaları gerekir.  

4. İlişkiler değişir:

Geniş ailenin üyeleriyle (kayınvalide, kayınpeder, görümce, anne, baba, kardeşler, v.s.) yeni ilişkiler kurulur. Görüşme sıklıkları ve görüşme şekilleri değişir.

Bu sırada neredeyse herkesin bebeğin bakımı ve yetiştirilmesiyle ilgili olduğu kadar evin nasıl düzenlenmesi ve maddi konuların nasıl çözülmesi gerektiğine kadar söyleyeceği şeyler mutlaka bulunur.

Bebeğini tanımaya ve anlamaya çalışan, hayatındaki değişimlerle alışmaya çalışan yeni anababalar ise bu dönemde eşlerinin aileleri tarafından yapılan yorumlara ve müdahalelere daha az toleranslı olabilirler.

Ayrıca doğum öncesinde, eşlerinin ailesiyle yaşadıkları anlaşmazlıklar varsa, bu doğum sonrası dönemde çoğalabilir. Örneğin gelin-kayınvalide ilişkileri, anne olan iki kadının rekabetine dönüşebilir bazen.

Yeni anne-baba olan kadın ve erkeğin, kendi anne ve babasıyla ilişkileri değişir. Yeni anne baba, bir yandan anne baba kimliğine alışmaya çalışırken, diğer yandan kendi çocukluk anılarını yeniden yaşamaya başlayabilirler. Çoğunlukla kendi anne ve babalarıyla çocuklukları esnasına kurmuş oldukları ilişkiler (örneğin, mutluluklar, üzüntüler, kırgınlıklar, kızgınlıklar, v.s.)  yeniden su yüzüne çıkar. Çocukluklarında kendi anababalarıyla kurdukları ilişkiler ne kadar olumluysa, yeni anababanın bebeğin doğumuyla birlikte yaşayacakları duygusal iniş-çıkışlar da o kadar çabuk ve sağlıklı atlatılacaktır.

Küçücük bebeğin gelişi hem aile üyelerinin, hem de aile sisteminin içinde pek çok değişimi beraberinde getirir. Değişimin başladığı anlar ise insanın ve ailenin yaşamında her zaman bir miktar stres de yaratır. Yukarıda belirtilenler veya eklenebilecek birçok değişim ve stres yeni anababanın gözünü korkutabilir. Buna rağmen, yaşanan stresli anlar çoğunlukla geçicidir. Bu anlar hep devam ediyor olsaydı, ne diğer insanlar çocuk sahibi olması için yeni karı-kocayı yüreklendirir, ne de karı-kocalar ikinci hatta üçüncü çocuklar için cesaret bulabilirlerdi. Netice itibariyle, değişimler ne kadar stresli olsa da, beraberinde gelen mutluluklar da o kadar cesaretlendiricidir aslında.

SEÇİL ÖZBEKLİK
Uzman Psikolojik Danışman     

*Bu makale Apple Baby Dergisi, Sayı:2, Kasım 2007'de "Yeni bebeğin aile sistemine etkisi" başlığıyla yayınlanmıştır.