Düşlediğimizin dışında aşk ve evlilik iki farklı yaşantıdır. Vaat ettikleriyle ve sunduklarıyla başlı başına iki ayrı yaşantı şeklidir. Ne biri diğerinden daha iyi ve güzeldir, ne de birinden biri tercih edilmek zorundadır. Sadece farklıdır…

Evlilik, mutluluk ve huzuru yakalayabildiğimiz, hayatın yükünü sevdiğimiz insanla birlikte güvenle taşıyabileceğimiz, büyüyüp olgunlaşma fırsatı tanıyan, güçlenerek hayatın zorlanmalarına yeniden dönebildiğimiz, sürekli değişen, değişebildiğimiz ve yenilendiğimiz bir alan yaratır kadın ve erkek olarak bizlere.

Bu alanın içinde bireysel geçmiş yaşantılarımızın acıları iyileşebilir, kimliklerimiz ve geleceğimiz yeniden kurgulanabilir olur. Hem bir arada hem de tek başınayken yeni bir “BEN” bulabiliriz. Bir yandan olduğumuz halimizle kabul edilmenin doyumunu hissederken, diğer yandan değiştirmeyi istediklerimizi gösteren ve buna olanak sağlayan bir yaşam sunar evlilik.

Evlilikler uzun süreli yaşantılardır; içine doğduğumuz aileyle yaşadığımızdan çok daha uzun bir süreyi geçiririz içinde. Bu kadar uzun süre “hep mutlu” ya da “hep mutsuz” olamayız. Bazen mutlu anlar, bazen mutsuz zamanlar geçiririz evliliğimizde. İçindeyken canımızı acıtan kavgalar da sonsuz mutsuzluklar olmak zorunda değildir. Tekdüze gitmeye başlayan yaşamlara canlılık getirirken, uygun şekilde sonlandırabilmeyi başardığımızda değişim ve yenilenme fırsatları yaratabilir kavgalar.

Evlilik bir yandan yürüdüğümüz yolda yalnız olmadığımızı, yalnız kalmayacağımızı hissettirirken, diğer yandan yolumuzu kaybettiğimizde bulunacağımızın, düştüğümüzde kaldırılacağımızın güvenini verebilir bizlere; kimi zaman o uzun yolda bu güveni verebilecek bir evliliğimizin var olmadığını zannetsek de...

SEÇİL ÖZBEKLİK, Uzman Psikolojik Danışman