Anasayfa / Evlilik / EVLİLİK HAKKINDA EFSANELER / "EŞLER BİRBİRLERİNİ HER HALİYLE KABUL ETMELİDİR" efsanesi


  
"EŞLER BİRBİRLERİNİ HER HALİYLE KABUL ETMELİDİR" efsanesi

Eşlerin birbirlerine gerekli özen, anlayış ve sabrı sunabilmesi, birbirlerinin kişilik özelliklerine saygı gösterebilmeleri çok önemlidir. Eşlerin birbirlerini değiştirmek için sonsuz çaba sarf etmeleri de evlilik ilişkisi için kesinlikle zararlıdır. Buna rağmen eşlerin özellikle kendisine ve aile hayatına zarar veren tüm özellikleri ve davranış kalıplarını kabul etmeleri de hem bireysel psikolojik yaşantılar, hem de evlilik ilişkisi ve aile yaşantısı için çok zararlıdır.

Eşlerin ortak yaşamı sürdürebilmek için üstlenmeleri ve paylaşmaları gereken sorumlulukları vardır. iki insanın ilişkisinin devam edebilmesi için her iki kişinin de ilişkiden belli bir doyumu alabilmesi, tatmin olabilmesi, her ikisinin de ihtiyaçlarının kabul edilebilir oranda karşılanması gerekir.

Eşlerden birinin özelliklerinin, diğerinin evliliğin ve aile hayatının tüm maddi ve manevi yükünü sırtlanmasını gerektirdiği,

Her iki tarafın da evlilikten ve ilişkiden doyum alamadığı,

Eşlerin duygusal ve sosyal ihtiyaçlarının hiçbirinin karşılanamadığı, hatta kişiliğinin hasar görebildiği durumlarda ise “eşi her haliyle kabul etmek” her iki kişi için de zararlıdır.       

Bir insanı kayıtsız, şartsız ve her haliyle sevip kabul edecek tek varlık annedir. Eşimize “beni her halimle kabul et, sev ve terk etme” demek, aynı zamanda ona “benim annem olur musun?” sorusunu sormaktır. Bu talep bazen erkekten, bazen kadından gelir. Elbette ki eşler bazı zor dönemlerde birbirlerine annelerininkine benzer şefkat, sabır ve anlayışı gösterirler. Ancak bu durumun sürekli olması halinde eşlerden biri sürekli çocuk, diğeri ise sürekli yetişkin olur. Hâlbuki evlilik iki yetişkinin ilişkisidir. Anne rolünü üstlenen eş en nihayetinde sıkılır ya da çocuk olan eş bir gün büyür. Her şekilde iki kişi için de zamanla başka ilişkiler gündeme gelmeye başlar.    

Anne-bebek arasındaki ilişki tek yönlüdür. Çocuk hep alan, anne ise hep veren konumundadır. Uzunca süren yıllar boyunca annenin hayatı çocuğunun ihtiyaçlarını karşılamak etrafında şekillenir. Yine uzunca süren yıllar boyunca çocuk ihtiyaçlarının karşılanması için annesinin hayatına ne tip zorluklar eklemiş olduğunun farkına varamaz. Aynı şekilde bir kere anne baba olunduktan sonra bu kimlik yaşam boyu sürer. Anne babadan beklenen, çocuklarının geliştirdikleri kimlikler ve zorlukları ne olursa olsun, çocuklarından vazgeçmemeleri ve onları olduğu gibi kabullenmeleridir.

Buna rağmen evlilik ilişkisi iki kişiliktir ve bu ilişkinin devam edebilmesi için her iki kişinin ihtiyaçlarının da en azından belli oranda karşılanması gerekir. Diğer bir değişle, eşler ilişki içinde gerektiğinde “alan”, gerektiğinde “veren” olma konumlarına yerleşebilmedirler. Anne, baba ve çocuk arasındaki ilişkiden farklı olarak, evliliğin yaşam boyu sürmesi zorunluluğu ancak ve ancak evlilikteki her iki kişinin de ihtiyaçlarının karşılanması halinde mümkün olur.

Tek taraflı veren ya da alan olma talebi de, evlilik içinde buna uygun bir ilişki şeklinin oluşması da, başta cinsellik olmak üzere, evliliğin birçok alanına hasar verir. Kaldı ki, sağlıklı anne-çocuk ilişkisinde temel bağımlılık ilişkisi kurulduktan sonraki bir süreçten itibaren çocuğun uzaklaşabilmeyi ve bağımsızlaşabilmeyi başarabilmesi beklenir.  Buradan bakıldığında evlilikte anne-çocuk arasındaki bağımlılığa benzer bir ilişki tahsis edilirse, eşlerden çocuk rolünü üstlenen bir gün "Ben büyüdüm, gidiyorum" der. Anne-çocuk ilişkisinin sürekliliğinden farklı olarak da, kaçınılamayacak bir kopuş ve uzaklaşma gelir. 

SEÇİL ÖZBEKLİK, Uzman psikolojik danışman