Önce Aşk Vardı
Efsanelerde, masallarda ve sanatçıların eserlerinde; yazarların ve şairlerin kaleminde, ressamın fırçasında, heykeltıraşın ürettiğinde, müzisyenin ezgisinde, filmlerin ve fotoğrafların karelerinde, koreografın dansında… Dağları delme gücü veren, yıldızlara çıkaran ya da en dipsiz, en karanlık kuyularda boğan, bilinmezin heyecanını taşıyan, öncesi ve sonrası olmayan, tutkulu, arzulu, güçlü, yaşamdan çok ölüme yakın duran…
Âşıklar çoğunlukla kavuşamazdı… Filmlerin son karelerinde, öykülerin son cümlelerinde ya kavuşan âşıklara ya da birleşemeyen âşıkların acılarına tanık olduk biz sıradan insanlar. Ve ardından “SON” yazısını gördük; hikâyeler bitti. Devamını biz kurguladık; ya hep mutlu-mesut yaşattık âşıkları ya da mezarlarında, hatta öteki dünyada birleştirdik onları…
Birleştikleri andan sonrasını, aynı eve girdikleri takdirde yaşamla nasıl ve ne şekilde baş edeceklerini bilemedik; hatta hiç sorgulamadık. Gerçek hayatın sıradanlığına hiç indirmedik o âşıkları. Seneler sonra aynı tutkuyla sevişmeye devam edip edemediklerini düşünmedik. Bazen onların da birbirlerinin suratlarını görmeye, seslerini duymaya tahammüllerinin kalmayacağını hayal edemedik. Hayat sorgusuz sualsiz kapılarından içeri acıyı yerleştirdiğinde; ölümleri, hastalıkları, maddi zorlukları, hayal kırıklıklarını, çocukların sorumluluklarını ve yaşlılıklarını eklediğinde dahi onların birbirlerine hep aynı şekilde âşık olmaya devam ettiklerini, birbirlerinin yanında ve birlikte kalabildiklerini düşledik. Hatta bu zorlukları onlara hiç yakıştıramadık.
Sıradan hayatlarımızda cadı kadınların ya da zalim adamların yanında duran benliğimizde bir yandan aşka ulaşamamanın acısını hissederken, diğer yandan bir gün kendi hayatlarımızda aşkı yakalayabilmenin hayalini de kurmaya devam edebildik böylece. Daha da ötesinde ilişkilerimizi, evliliğimizi, eşimizi bu aşkların ve âşıkların dünyasına giremediği için suçladık, suçlandık. Öyle aşklar olmadı hayatımızda; olduramadık, yaşayamadık. Yaşadığımızı zannettiğimiz anlar da çabucak bitti…
Sonra “EVLİLİK” ve “EVLİLİK UZMANLARI” geldi…
Sanatın söylediklerinden çok sonraki yıllarda akıl sağlığı uzmanları geldi ve “delilik hali” dediler aşka… Onlar, âşık olan insanların sağlıklı bir şekilde yaşamaya devam etmeleriyle, yaşamlarının diğer alanlarında mutlu olabilmeleriyle, evliliklerinde mutsuz olan kadınların, erkeklerin ve onların çocuklarının acılarını dindirmeyle ilgileniyorlardı. Mutsuz ve kavgalara boğulan evliliklerin içinde yaşam gücünü kaybeden, tükenen insanlara yardım etmeye çalışıyorlardı.
Sonra aşkı gerçeklikle tanıştırdılar, gündelik hayattaki varoluşuna ya da var olamayışına vurgu yaptılar. İnsanların hayallerini, fantezilerini, düşlerini ellerinden aldılar. Bir takım hesaplamalarla, yöntemlerle, açıklamalarla evliliğin sağlıklı yürümesi, çocukların mutlu yuvalarda büyümeleri için aşkın yoğunluğu yanında “sıkıcı” duran önerilerde bulundular. Aşk ve âşık olma halinin yanında evlilik hali “sıkıcı” kaldı. Sıkıcı, tekdüze, heyecansız, vazgeçmiş, hatta ruhsuz… Ya da böyle yaşanmak zorunda olmadığı halde, biz öyle olduğunu zannettik…
“AŞK” ve “EVLİLİK” farklı şeylerdir… İlişkiler ve evlilikler mutluluk kaynağı olabilir…
Hâlbuki düşlediğimizin dışında aşk ve evlilik iki farklı yaşantıdır. Vaat ettikleriyle ve sunduklarıyla başlı başına iki ayrı yaşantı şeklidir. Aynı anda ve birbirinin içinde yaşanmak zorunda da değildir, hatta çoğunlukla birlikteliklerine, eşzamanlılıklarına nadiren denk geliriz. Buna rağmen ne biri diğerinden daha iyi ve güzeldir, ne de birinden biri tercih edilmek zorundadır. Sadece farklıdır…
Evlilik, mutluluk ve huzuru yakalayabildiğimiz, hayatın yükünü sevdiğimiz insanla birlikte güvenle taşıyabileceğimiz, büyüyüp olgunlaşma fırsatı tanıyan, güçlenerek hayatın zorlanmalarına yeniden dönebildiğimiz, sürekli değişen, değişebildiğimiz ve yenilendiğimiz bir alan yaratır kadın ve erkek olarak bizlere.
Bu alanın içinde bireysel geçmiş yaşantılarımızın acıları iyileşebilir, kimliklerimiz ve geleceğimiz yeniden kurgulanabilir olur. Hem bir arada hem de tek başınayken yeni bir “BEN” bulabiliriz. Bir yandan olduğumuz halimizle kabul edilmenin doyumunu hissederken, diğer yandan değiştirmeyi istediklerimizi gösteren ve buna olanak sağlayan bir yaşam sunar evlilik.
Evlilikler uzun süreli yaşantılardır; içine doğduğumuz aileyle yaşadığımızdan çok daha uzun bir süreyi geçiririz içinde. Bu kadar uzun süre “hep mutlu” ya da “hep mutsuz” olamayız. Bazen mutlu anlar, bazen mutsuz zamanlar geçiririz evliliğimizde. İçindeyken canımızı acıtan kavgalar da sonsuz mutsuzluklar olmak zorunda değildir. Tekdüze gitmeye başlayan yaşamlara canlılık getirirken, uygun şekilde sonlandırabilmeyi başardığımızda değişim ve yenilenme fırsatları yaratabilir kavgalar.
Evlilik bir yandan yürüdüğümüz yolda yalnız olmadığımızı, yalnız kalmayacağımızı hissettirirken, diğer yandan yolumuzu kaybettiğimizde bulunacağımızın, düştüğümüzde kaldırılacağımızın güvenini verebilir bizlere; kimi zaman o uzun yolda bu güveni verebilecek bir evliliğimizin var olmadığını zannetsek de...
Psikolojik yardım sürecinin yaşattıkları iki kenarı keskin bıçak…
Psikolojinin bir bilim dalı olarak aşka ve evliliğe dair söylemleri henüz sanatın ifade edebildiklerinin çok gerisinde… Bu bilim içerisinde yazılanlar, araştırılanlar, söylenenler ve önerilenler arada bir anlaşılması kolay görünse de çoğunlukla uygulanması zor olan şeyler. Uzmanların yazdıklarını ya da önerdiklerini okumak ilişkileri ve evlilikleri onarmaya yetmiyor çoğu zaman; hatta kötüye ve çıkmazlara yol açması daha mümkün.
Psikolojik yardım süreci yaşantısal ve ilişkisel bir süreç. İnsanın okuduklarından etkilenişinden farklı olarak zihnine değil tüm varlık haline etki edip değiştiren bir yolculuk. Tam da bu yüzden ilişkilerde yaşanan çıkmazlarla, sorunlarla, mutsuzluklarla ilgili bir profesyonelden yardım almak zorlu bir iş; çoğu zaman iki kenarı keskin bıçak.
Sadece kendi yaşadığınız evliliği değil, eşinizin gözünden de evliliğinizi değerlendirmek, üstelik de bunu evliliğinizi ve sizleri bambaşka bir gözden değerlendiren birinin önünde sergilemek acıtabiliyor. İnsanın neler hissettiğini paylaşması da çok zor; sevilmediğine, kabul edilmediğine, anlaşılmadığına, desteklenmediğine, paylaşamadığına, istenmediğine, yalnız olduğuna dair endişeler öyle kolay anlatılamıyor bir başkasının gözü önünde.
Profesyonel yardım yolculuğuna çıkma kararını almadan önce pek çok insan uygulanabilir olmamasına hatta sıkıcı bulmalarına rağmen uzmanların yazdıklarına ve söylediklerine başvuruyor. Bazen de profesyonel yardıma başvurmak yerine evliliğini ya da ilişkilerini bir kenarda tutup, başka ilişkilerde huzuru ve güveni bulmaya, soluklanmaya çalışıyorlar; başka kadınlara/erkeklere, işlerine, kariyerlerine, arkadaşlarına, aktivitelerine ve uğraşlarına, çocuklarına, v.s. yöneliyorlar.
Ve bu site hiçbir şey vaat etmiyor…
Bu site “bir ümit” profesyonel yardım alma cesaretini gösterebilen yetişkinlerle çalışan bir uzman tarafından hazırlandı; evliliğin ve ilişkilerin acı veren yönleriyle tanışmış, evliliğe ve ilişkilere yönelik inançlarıyla, kendilerine ve geleceğe yönelik güvenlerini kaybetmek üzere olan insanlarla…
Bitti zannedilen, bir şey yapılamayacağı düşünülen ilişkilerden yeni, bambaşka, hatta hayalini bile kurmadıkları ilişkiler yaratabilen insanlara eşlik ettim…
Hiç bitmeyecek zannedilen, bittiğinde yaşamın da biteceğinden korkulan ilişkilerin içinde var olma mücadelesi veren insanlarla tanıştım.
İlişkilerin aranılan, özlenen, beklenen olmadığı, olamayacağının kabul edildiği durumlarda el sıkışılarak ilişkilerin bitirilebildiğine tanık oldum.
Kabullenme ve bitirme süreci ne kadar zorlu geçerse geçsin bunun sonrasında iki tarafın da pişmanlık ya da suçluluk hissetmeden keyifli başka ilişkilere yelken açabildiğini gördüm…
Her şekilde emin olduğum bir şey var ki, insanoğlu tek başına yaşamaya programlanmış bir canlı türü değil. “Bir daha mı? Asla!” dendiğinde, daha iyisinin olacağı düşünülemediğinde bile insana ait en derinlerde bir yerlerde ilişki yaşama arzusu varlığını sürdürüyor; yeniden ve daha iyisinin yaşanabilmesi için savaşını gizliden gizliye devam ettiriyor.
Yine emin olduğum bir şey var ki, ilişkiler ve evlilikler keyifle, huzurla, güvenle ve mutlulukla yaşanabilir. Ancak böyle ilişkilerin içinde yaşarken kadın ve erkek “yeterince iyi anne-baba” olma fırsatı yakalayabilir. Ve ancak böyle ilişkiler sayesinde ve bu tip ilişkilerin içine doğan çocuklar insanlara ve hayata güvenle bağlanabilir, hayatın onlara mutlu anlar ve güvenlik sunabileceğine inanabilir.
Ve yine inanıyorum ki, bu sitede okuduklarınızın çoğunu çok sıkıcı, tekdüze ve hatta anlaşılmaz bulacaksınız. Düzgün cümlelerle yazılmış olan önerileri uygulamakta çok zorlanacak ve hatta kesinlikle söyleyebilirim bunları yaşantınıza eklemekte başarısızlığa uğrayacaksınız. Burada okuduklarınızla ne ilişkilerinizi, ne evliliğinizi, ne de kendinizi iyileştiremeyeceksiniz.
Bu noktada bu sitenin önerdiği, vaat ettiği tek şey durumlara ve ilişkilere bakmanın başka yolları da olabileceğini düşünmeye başlamanızdır. Bundan fazlası değildir…