Anasayfa / Yetişkin / PSİKOLOJİK YARDIM ALMAK / PSİKOLOJİK DURUMLARI İSİMLENDİRME SÜRECİ


  
PSİKOLOJİK DURUMLARI İSİMLENDİRME SÜRECİ

İnsanın gelişimini ve davranışını etkileyen çok fazla faktör vardır. İnsan söz konusu olduğunda basit bir neden-sonuç ilişkisi kurmak neredeyse tümden imkânsızdır. Örneğin bir bireyin gelişiminde herhangi bir aksaklığa: 

(a) genetik/kalıtsal faktörler;

(b) yetiştirmeye bağlı/ailesel etkiler;

(c) ana rahminde ya da sonrasında geçirdiği fiziksel hastalıklar;

(d) yaşadığı ya da eğitim aldığı çevre;

(e) ailesinde yaşanan ölüm, ağır hastalıklar, ekonomik zorluklar, ani yaşamsal değişiklikler, vs. gibi durumlar ayrı ayrı ya da hep birlikte katkıda bulunabilir.

Üzerinde yüzyıllardır düşünülmesine, hakkında bir dünya araştırma yapılmasına rağmen insanın ruhsal rahatsızlıklarına dair birçok şey tam anlamıyla net değil. Aslında araştırmalar fazlalaştıkça, kesinlikle bildiğimizi zannettiğimiz “doğrular” da sürekli değişiyor.  Bu bilinmezlik içerisinde bir takım uzmanlar çeşitli teoriler geliştiriyor; Freud’un psikoanalitik teorisi gibi...

Psikolojik yardım mesleklerinde çalışan her uzman da (psikitarist, psikolog, psikolojik danışman, sosyal hizmet uzmanı, vs.) kendine yakın bulduğu teorilerin doğruları çerçevesinde kişileri anlamaya ve yardımcı olmaya çalışıyor. Dolayısıyla da farklı teorileri benimsemiş uzmanlar, aynı konu ya da sorun üzerine konuşsalar da farklı yorumlar getirebiliyorlar. Bu durum da ruhsal sıkıntı yaşayan insanların ya da yakınlarının, dinledikleri, takip ettikleri her bir uzman sonrasında kafalarının karışmasına, daha da kötüsü gereksiz yere ve sakıncalı bir biçimde kendilerine teşhis koymalarına yol açıyor. Kolaylıkla “Ben depresyondayım”, “Panik atağım var!”, “Çocuğumda hiperaktivite var!” diyebiliyorlar. Hatta herhangi bir uzmana gitmeden, özellikle de reçetesiz ilaçları, kullanmaya başlayabiliyorlar. Kullandıkları ilaçların olası yan etkilerini, uzun vadede yol açabileceği sıkıntıları doğal olarak değerlendiremedikleri için altta yatan başka fiziksel ya da ruhsal problemlerin artmasına, daha fazla ve ciddi sıkıntılar yaratmasına yol açabiliyorlar.       
 
Kişinin ruhsal durumuna nasıl teşhis konur?

Bugün kullanılan ve ismini bildiğimiz ruhsal/mental rahatsızlıkların tümünde (depresyon, şizofreni, kişilik bozuklukları, otizm, dikkat eksikliği/hiperaktivite bozukluğu, öğrenme güçlüğü, vs.) tanıyı koyabilmek için ağırlıklı olarak kullanılan bir kitap vardır: DSM-IV (Mental Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal Elkitabı).

Dünyanın birçok ülkesinde ve ülkemizde bu kitaptaki tanı kriterlerine uyularak kişilerde gözlenen rahatsızlıkların ismi konur. Amerika’da, İngilizce konuşulan ya da kitabın çevirisi yapılmış ülkelerde bu kitabın 2000 yılında revize edilmiş hali, yani DSM-IV-R kullanılıyor şu anda. (Bazı ülkerlerde ICD-10/International Classification of  Diseases tercih edilir.)

DSM'de, herhangi bir hastalığın:
 
1. nasıl anlaşılacağı,
 
2. eşlik eden özellikleri ve bu hastalığa eşlik eden bozukluklar,
 
3. yaşa veya cinsiyete bağlı özellikleri,
 
4.  görülme sıklığı,
 
5. yaşla veya tedaviyle nasıl ve ne şekilde bir seyir izleyeceği
6. diğer hastalıklardan nasıl ayırt edileceği belirtilmektedir.
 
7. Ayrıca kişiye bir hastalık tanısı konmadan önce kişide hangi tanı ölçütlerinin bulunması gerektiği de madde madde açıklanır.

DSM-IV Türkçeye Prof. Dr. Ertuğrul Köroğlu editörlüğünde 1998 yılında çevrilmiştir. Kitapta her hastalık çok detaylı bir şekilde tanımlanmıştır. Buna rağmen yeni araştırmalar ve bulgular eklendikçe bu kitap da yenilenmekte; hastalık isimlerinde, tanı kriterlerinde, hastalık sınıflamalarında sürekli güncellemeler yapılmaktadır. Kitabın Türkçeye çevrilmiş hali 1140 sayfadır. Kitap tamamen uzmanlara, ağırlıklı olarak da psikiyatristlere yönelik olarak yazılmıştır. Kitabın amacı kişinin hastalığına bir isim koyarak kişiyi etiketlemek değildir. Aksine, kişide bulunan rahatsızlığın isimlendirilmesinin nedenleri:

• uzmanlar arasında dil birliğinin sağlanması,

• hangi tedavi yöntemlerinin (ilaç, terapi, özel eğitim, hastaneye yatış, vs.) kullanacağının belirlenmesi ve

• kişinin iyileşebilmesi için yardımcı olunmasıdır.

Yani amaç kişiye konulan teşhisin iyileştirilmesi değil, kişinin iyileşmesi ve güncel hayatında daha az sıkıntı yaşamasıdır. 
 
Ruh sağlığı alanında çalışan uzmanlar, DSM-IV’ü bir elkitabı, diğer bir değişle yol gösterici olarak kullanırlar. Hastalıklar için belirlenen tanı kriterlerini göz önünde bulundururlar, ancak kişinin özelliklerinin belirtilen maddelere uyup uymadığını anlamak için çok detaylı ve etraflıca araştırma yapar, bilgi toplarlar. Örneğin,
 
1. Kişiye gerekli psikolojik ve/ya nörolojik testleri yaparlar,

2. Sorun yaşayan kişi ile ayrıntılı görüşmeler yaparlar,

3. Özellikle çocukluk ve ergenlik dönemini yaşayan kişiler ile gerçeklikle bağlantısı kopmuş, sorulara yanıt veremeyecek kişilerin aileleri ve yakınlarıyla ayrıntılı görüşmeler yaparlar.

4. Gerekiyorsa okul çağındaki öğrencilerin öğretmenlerine, yanıtlanması için anketler gönderirler,

5. Gerekli olan durumlarda diğer meslektaşlarıyla bilgi alışverişinde bulunurlar.

Her şeyden önce, psikolojik yardım alanında çalışan profesyoneller, hastalıkları anlayabilmek için senelerce ve hatta hayatları boyunca eğitim alırlar, zamanlarının ve maddi olanaklarının çoğunu mesleki kitapları ve yeni araştırmaları takip etmeye ayırırlar, aynı hastalığa sahip yüzlerce insanı görürler, kendisinden deneyimli hocaları ve meslektaşlarıyla fikir alışverişlerinde bulunurlar. Çoğunlukla da, üniversitelerden mezun olduktan ancak çok uzun yıllar sonra bir hastalığa teşhis koyabilme konusunda kendilerini yeterli hissederler. Teşhis koydukları hastalıklar da genellikle kendilerine uzmanlık olarak belirledikleri hastalıklar ya da yaş grupları konusunda olur. Daha önce de belirttiğim gibi amaç teşhis koymak değil, uygun tedavi yöntemini belirleyebilmektir. Bir başka deyişle, midesi ağrıyan kişinin kalbini tedavi etmeye çalışmamaktır.

Gelişigüzel teşhis koymak neden tehlikelidir?

YOKKEN VAR DEMEK ÇOK KOLAY, ANCAK VAR DENİLEN ŞEYİ SİLMEK İMKÂNSIZDIR. Yani bir insan da bir hastalığın olduğunu söylemek bazı insanlar için çok kolay olabilir. Ancak bir kişiye bir hastalık ismi konduktan sonra bu kişi ömrü boyunca o hastalığın ismiyle yaşamak zorunda kalır. Yanlış konan “şizofreni”, “mental retardasyon”, vs. teşhisi, kişinin tüm hayatını karartabilir, kendisine konan teşhis nedeniyle ruhsal dünyasında, özgüveninde, kişiler arası ilişkilerinde, akademik ve mesleki hayatında pek çok istenmeyen sonuçları yaşamak zorunda kalabilir. Çevresel ve ailesel nedenlerle tetiklenen dikkat eksikliği/hiperaktivite bozukluğunda sadece ilaç tedavisiyle “iyileştirilmeye” çalışılan çocuk, hastalığını tetikleyen faktörler ortadan kaldırılamadığı noktada senelerce ve bazen gereksizce ilaç kullanmak zorunda kalabilir.   
 
Bazı durumlarda ise eksik yapılan araştırmalar sonrası konan teşhisler kişilerde ciddi sağlık problemlerine yol açıp, zarar verebilir. Örneğin, artık neredeyse herkes depresyonun ne demek olduğunu, depresyonda olan kişinin hangi belirtileri göstereceğini aşağı yukarı biliyor. Yalnız bilinmeyen başka şeyler var ki, asıl tehlikeli olan bölge de burası. Şöyle ki; kişi başka fiziksel rahatsızlıkları (örneğin torid) nedeniyle de depresyon belirtileri gösterebilir. Gerekli şekilde araştırılmadığında bu fiziksel rahatsızlıklar gizlenebilir. Kişi herhangi bir kitapta, dergide yazılanları okuduktan sonra depresyonda olduğunu düşünüp de, eczanelerde hiçbir reçete istenmeden verilen antidepresan ilaçları kullanmaya başlayabilir. Ya da gittiği uzman gerekli araştırmayı yapmadan ilaca ya da terapiye başlayabilir. Bu durumda ise fark edilmeden ilerleyen asıl hastalığı kişinin ölümüne bile yol açabilir.

SEÇİL ÖZBEKLİK, Uzman psikolojik danışman